19 Temmuz 2018 Perşembe

Sosyal Girdap

Özel günlerde sosyal medyada açılan “hastag”lerle paylaşım yapamıyorum. Yapasım gelmiyor. Sırf rant elde etmek için yazarmış gibi. Mesela en yakını 15 Temmuz.. Sıcağı sıcağına yazmak istemedim hâlâ da yazamadım duygularımı. Sanki yazacağım her şey şehitlerimize saygısızlık olacak gibi hissettiğimden ağzımı açıp tek kelime edemiyorum. O gece ben esas olayların yaşandığı illerden ve o dehşet verici olaylardan uzakta evimde iken nasıl yazabilirim bir şeyler??? Neden bir şeyler paylaşmak zorundaymışız gibi hissettiriliyor insanlara? Bir şeyler paylaşmayanlar bu ülkeyi sevmiyor anlamına mı geliyor? Ya da seçimlerde mesela. Belli bir kişinin adını yazmayınca o kişiyi sevmediğim manasını nereden çıkarıyor insanlar? Ben sevdiğimi söylemeyi değil saklamayı seven birisiyim, her ne kadar söylenmesi gerektiğini söylesem de. Öyle bangır bangır bağırmıyorum diye onu sevmediğim kanısına nasıl varılıyor? Hatasız kul olmaz. Ben annemi babamı bile sevdiğim halde eleştirebilirken neden siyasi bir lideri ya da görüşü eleştirdiğimde o kişiyi sevmiyormuşum gibi görülüyor? Kişilere hatalı oldukları noktaları söylemek aslında onlara zarar vermez, fayda sağlar. Ayrıca eleştiri denen şey olumsuz tespitleri içerebileceği gibi olumlu tespitleri de içerir. O halde neden insanlar savundukları şeyi hiç hataları yokmuşçasına,  ufak bir şikayet kabul etmeden sonuna kadar savunuyorlar ve hoşlarına gidilmeyen durumlarda karşılarındakini “linç” ediyorlar? Allah ve onun vermiş olduğu Kur’an-ı Kerim ışığında hareket eden Peygamber efendimiz (sav) dışında kimse sorgulanmaz değildir bana göre.
Bir de her konuda fikrinin olması mevzusu var. Neden fikri olmasın ki insanların her konuda? Ayetlerde tekrar tekrar “Hiç düşünmez misiniz?” demiyor mu Mevlam? O zaman neden bir fikrimiz olmasın? Olanı düzgün bir üslupla aktardıktan sonra bunu paylaşmanın ne sakıncası var? Şunu da unutmamak gerek fikir sahibi olmamızdır doğru olan, fikri empoze etmemiz değil.
Zaten sosyal medyayı da sevmiyorum. Başkalarına kendimizi göstermeye çalışıyormuşuz gibi sürekli bir kim bakmış, kim beğenmiş, kim ne yapmış bla bla. Bana ne kardeşim kim ne yaparsa yapsın. Aynı şekilde ben ne yaparsam yapayım, ne hissedersem hissedeyim elalem bunları bilmek zorunda mı?
Profilimde sabit bir video vardı kaldırdım yakın zamanda. Facebook, Twitter, Instagram bizi takipçi bir topluma dönüştürdü diyordu, o kadar haklı ki. Sosyal ağları kullanırken amacımızdan sapıyoruz. Bağımlı hale geliyoruz o sahte dünyalara. Girdap gibi içerisi, çöp denebilecek boş bilgileri de, zarar verebilecek içerikleri de güzel ve faydalı paylaşımları da içinde barındıran, neyin doğru neyin yanlış olduğunu zorlanarak farkettiğimiz bir mecra. Arada bence orası için de oruç tutmak, uzak kalıp törpülemek lazım nefsi.. Mesela kandime baktığım zaman güya insanlara yardımcı olabileyim diye minimal düzeyde de olsa aktifleştim Twitter’da ama saçma sapan birine dönüşmeye başladım. Allah sonumu hayretsin..
Bilmiyorum, kendimle çelişiyorum sanki sürekli. Beynimin bir kısmı böyle yap diyor diğer kısmı böyle yapma. Zaten yazarken de konudan konuya atladım. Yine toparlayamadan kapatıyorum defteri, haydi selametle..

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Özledim

Ben çocukluğuma dönmek istiyorum. Hiçbir derdimin olmadığı, sokaklarda hoplaya zıplaya şarkı söyleyerek dolaştığım, annemin elinden tutup parka, babannemin sırtında camiye gittiğim günlere dönmek istiyorum. Babamdan gizli gizli anneme aldırdığım gazetelerin hediyesi olan kağıt bebeklerle oynadığım, kardeşimin üstünü başını ıslatmaktan başka bir şey yapmadığım halde ona su içirdiğimi zannedip anneme “Merak etme anne ben kardeşime su içiriyorum” dediğim, evdeki video kaset oynatıcıyla ilk teknolojik keşiflerimi gerçekleştirdiğim, şebelek maymunu gibi mahallenin maskotluğunu yaptığım, küçük, tatlı günlerime geri dönmek istiyorum..

14 Temmuz 2018 Cumartesi

Gelmeyene


26 yıldır bekliyorum “Gelecek” i, hâlâ bekleme sürecindeyim. Her doğum günümde ona hissettiklerimi yazdığım küçük bir dosyam var. Gelmeyişine ettiğim sitemleri, onu tanımadığım halde onu ne kadar özlediğimi anlattığım cümleleri, onsuzken yaptığım hataları anlattığım küçük bir dosya. Geldiğinde belki vereceğim belki de vermeyeceğim ona ama ona onsuzluğu anlatmak, içimi en çok beklediğime dökmek rahatlatıyor beni. Bu kadar yıl hiç mi kimse çıkmadı karşıma, çıktı, Hiçbirini kabul etmedi gönlüm.. Hep hayır dedim önüme çıkanlara, kimseye emanet etmedim kalbimi. Gerçek sahibi geldiğinde ona vereceğim dedim. Aklıma yatmayanı kalbime almadım hasılı. Zaman oldu onu beklerken anlık gaflete düştüm, başkalarına ilgi duydum, sevdiğimi zannettim ama sevmedim hiç kimseyi hayalimdeki onu sevdiğim gibi, onsuzluğuna yazdığımda yaşadığım duyguları yaşamadım hiç kimseye karşı. Öyle anlarım oldu ki kaçıp sadece ona sığınmak istediğim, kaçamadım, boşluklarda dolandım durdum. Kafama genelde pek bir şey takmayan biriyimdir. Hiçbir şey sağlıktan ve aileden değerli değildir benim için. Ama kafana tokadan başka şey takmayacaksın diyen ben kafama hep taktım onsuzluğu. Diyor ya “Yalnızlığa elbet alışır bedenim, yalnızlıkla belki de başa çıkabilirim, çok zor gelse bile yaşar öğrenirim, sensizlik benim canımı acıtan..” diye. Bir şarkı bu kadar mı dokunur insanın kendinde zorla açtığı yaraya, dokunuyor işte.. Evet zorla açtığım yara. Hep geleceğine inanıp ümitle bekledim onu, belki de hiç gelmeyecek birisini.. Yaşayacağımız şey ”sevda” ise kirlenmemiş, tertemiz ve samimiyetle donatılmış olmalı bu “sevda denen kuş” diye mümkün olduğunca temiz bıraktım kalbimi, o geldiğinde en güzel köşemin en ferah haliyle rahat etsin diye, gelmedi.. Ben yine de kaybetmeyeceğim ona olan umudumu. Bu kadar bekledim yine bekleyeceğim gelmeyişini. Gelmese bile onsuzluğunda bulduklarıma, hayallerimde yaşadıklarıma tutunup devam edeceğim hayata. Yolum uzun mu kısa mı bilmiyorum ama artık gidebildiğim yere kadar gideceğim..

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Nasıl Delirdim

Öyle özlü sözlü, süslü cümleler kurmayı beceremem ben. Hissettiklerimi de çok anlatamam karşımdakilere. Ama yazmayı severim, her ne kadar incikli boncuklu kelimeler kullanmasam da, kendimi tam olarak ifade edemesem de yazmayı severim. Uzun zamandır kafamdaydı zaman bulmuşken dök kızım dedim içini, sanki döksen nee dökmesen ne, sesini duyan yok zaten sessiz çığlıklarının..
Yazacağım. İçimden geçeni, canımın istediğini yazacağım. Boş boş konuşmak için bile olsa yazacağım. Ya yazmalı insan ya da anlatmalı karşısındakine içinde birikenleri. Her ne ise içinde biriken. Biriktikçe hissedilen duygu abartılıyor çünkü. Sinirlensem de yazacağım, özlesem de yazacağım, iki kelimeyi bir araya getirip özlü sözler edemesem de yazacağım. Ne diyor büyük düşünür Shrek “İçinde kalacağına dışarı çıksın ;)” Kusacağım ben de içimdekileri, kusuyordum da zaten ama halka arz etmiyordum. Artık edeceğim. Yıldım kendime saklamaktan her şeyi. Kimsenin girip de okuyacağı yok zaten ooh kızım dök içini şuraya mis gibi..
Sonunda galiba mis gibi delirdin Tuğba :/