Yeni yaşım,
Her yaşım daha önce hiç deneyimlemediğim şeyleri beraberinde getiriyor. 27 yaşım bana daha önce hiç deneyimlemediğim güzelliklerle beraber bazı üzüntüleri de yaşattı. Kah ağladım kâh güldüm, daha çok ağladım.. Ama ne olursa olsun pes etmedim. Çok geldim o sınıra ama direndim. Karadenizli oğlak olmam yine işe yaradı :)
Şimdi seninle ne mi yapacağız?
Her zaman gülemeyeceğiz, hep yükselmeyeceğiz, bazen düşeceğiz bazen kalkacağız ama Allah izin verdiği sürece yaşamaya devam edeceğiz. Devam etmek için hayata sımsıkı tutunacağız, tutunacak dalımızı seçerken adımlarımızı dikkatli atacağız ki güvenimizle birlikte tutunduğumuz dal da kırılmasın. Sımsıkı tutunacağız o dala ki yaşama isteğimiz kaybolmasın.
Varsak var olacağız, ben buradayım bak yanındayım demeyi de bileceğiz, sana ihtiyacım var yanımda kal demeyi de.
Zulmü alkışlamayacağız, zalimi de sevmeyecağiz.
Bolca çocuk güldüreceğiz, bulaşıcı ya o meleklerin mutluluğu, elimize yüzümüze bulaştıracağız o mutluluğu.
Sonra.. Sonra devam edeceğiz içimiz acısa da gülümsemeye. Belki yine dayanamayacağımız noktaya geleceğiz ama hemen O'na sığınacağız.
Ve hiç unutmayacağız; şer görünende hayr, hayr görünende şer olabileceğini ve ilmin en yücesinin O'nda olduğunu.
İnanacağız, inanacağız ki başaralım.
Bu yaşım için bir dileğim var Rabbimden, hayr ve huzurla vuslat..
Kendime iyi bak, tebessümle kal, selametle..
23 Aralık 2019 Pazartesi
8 Aralık 2019 Pazar
Yoruluyorum..
Bağırmak istiyorum. Hesap sormak, daha ne kadar bekleyeceğiz benim dayanacak gücüm kalmadı, çok yalnız kalıyorum artık yeter, bize ne zaman sıra gelecek, hep önceliğimiz başkaları mı olacak demek.. Boğazıma oturan şu yumruğu itip kaldırmak, oradaki düğümü çözmek istiyorum.. Rahatça nefes almak istiyorum, ne olacak diye düşünmeden geçsin günlerim istiyorum..
Bu yük bana bazen böyle ağır geliyor işte..
Neyse, anlık patlama
Kalın selametle
Bu yük bana bazen böyle ağır geliyor işte..
Neyse, anlık patlama
Kalın selametle
23 Kasım 2019 Cumartesi
Biraz Çocuk Gelişimi
Yapılan araştırmalara göre çocukta da yetişkinde de nöron (sinir hücresi) sayısı aynı, bir yaşındaki çocuğun nöron sayısı ile 50 yaşında tecrübeli ve bilgili birisinin nöron sayısı eşit. Burada kritik olan, bu ikisini birbirinden ayıran şey sinaps- sinirsel bağlantı sayısı. İlginç olansa şu; 2 yaşındaki bebeğin sinaps sayısı yetişkin bir insanınkinden 2 kat daha fazladır. Çünkü bebek doğduğu andan itibaren kontrolsüz bir şekilde her şeyle ilgili duyusal uyaran alır ve sinaptik bağlantı yapar, yerinde durmaz, her şeye dikkat kesilir, çılgın gibidir. Fakat biz öyle değiliz. Biz işimize yaramayacak olanları devre dışı bırakırız. Bu nedenle 2 yaşına kadar inanılmaz bir sinaptik bağlantı artışı kurulur. 2 yaşından sonra artık nöral budama başlar ve o budamayla beraber bizim gerçek yaşantıda ihtiyaç duyacağımız bağlantılar kalır. Bizi biz yapan ya da birbirimizden farklı kılan ya da yaşlı ile çocuğu ayırt eden şey beynimizdeki var olan nöronlar değil de yok edip güçlendirdiğimiz diğer bağlantılardır. Bu nedenle 2 yaşına kadarki gelişim çok çok önemlidir, bu dönemdeki sinaptik bağlantılar çok kıymetlidir.
Sinaps sayısı kuşaklar arası farklılıkları da ortaya koyan bir durum. 1966 yılında,Ç döneminde, Romanya'da nüfus artış politikası olarak doğum kontrolü yasaklanıyor. Fakat aileler bakımları için yeterli olmadığından sadece o dönemde 170 bin çocuk bakım evlerine veriliyor. Ancak bu bakım evlerinde hal o kadar dramatik ki her 30 kişiye bir bakıcı düşüyor ve bulundukları yerin imkansızlıklarından dolayı bu bebeklerle hiçbir tensel temas sağlanamıyor kendi aralarında da hiçbir konuşma geçmiyor. Ağlasa bile bakım verenlerin dokunmasına müsaade edilmiyor. Daha sonra buradan Amerikalı bir aile 3 tane çocuğu evlat ediniyor. 2 erkek ve 1 kız çocuk. 4 yaşında olan bu çocukların yetimhaneden havaalanına giderken kendi aralarında garip bir dille konuştukları farkediliyor ve taksi şoförüne bu çocuklar hangi dili konuşuyor diye soruluyor. Taksi şoföründen Romanyalı olmasına rağmen ben de anlayamıyorum konuştuklarını bizim dilimizden farklı şeklinde bir dönüş alıyorlar. Ve ilginç bir şekilde bu çocukların şu bildiğimiz, hikayesiyle büyüdüğümüz Tarzan gibi bambaşka bir iletişim dili geliştirdikleri algılanıyor ve Bu çocukların IQ larının 60-70 li seviyelerde olduğu tespit ediliyor (Bu yaşlar için normal IQ 100 civarıdır). Bu çalışmayla daha net anlaşılıyor ki çocuklar 2 yaşından önce ne kadar yoğun duyusal uyaran içeren ve iletişimin olduğu bir ortamda bulunursa çocukların duyusal ve nöral gelişimi o kadar üst seviyelerde oluyor. Fakat 2 yaşından sonra yine de gelişim sağlanabiir. Bu alınan 4 yaşındaki çocuklar ile kalan çocukların IQ seviyeleri ileri dönemde tekrar kıyaslanmış ve alınan çocukların IQ seviyelerinin kalanlara göre daha üst bilişsel seviyede olduğuna yönelik bariz fark görülmüş. İki yaşına kadar çocukların eline tableti-telefonu vermemek, ev içerisinde anne ve babanın sözlü iletişimi ile ve duyusal uyaranlarla çocuğun motor gelişimini desteklemek gerekli.
Sinaps sayısı kuşaklar arası farklılıkları da ortaya koyan bir durum. 1966 yılında,Ç döneminde, Romanya'da nüfus artış politikası olarak doğum kontrolü yasaklanıyor. Fakat aileler bakımları için yeterli olmadığından sadece o dönemde 170 bin çocuk bakım evlerine veriliyor. Ancak bu bakım evlerinde hal o kadar dramatik ki her 30 kişiye bir bakıcı düşüyor ve bulundukları yerin imkansızlıklarından dolayı bu bebeklerle hiçbir tensel temas sağlanamıyor kendi aralarında da hiçbir konuşma geçmiyor. Ağlasa bile bakım verenlerin dokunmasına müsaade edilmiyor. Daha sonra buradan Amerikalı bir aile 3 tane çocuğu evlat ediniyor. 2 erkek ve 1 kız çocuk. 4 yaşında olan bu çocukların yetimhaneden havaalanına giderken kendi aralarında garip bir dille konuştukları farkediliyor ve taksi şoförüne bu çocuklar hangi dili konuşuyor diye soruluyor. Taksi şoföründen Romanyalı olmasına rağmen ben de anlayamıyorum konuştuklarını bizim dilimizden farklı şeklinde bir dönüş alıyorlar. Ve ilginç bir şekilde bu çocukların şu bildiğimiz, hikayesiyle büyüdüğümüz Tarzan gibi bambaşka bir iletişim dili geliştirdikleri algılanıyor ve Bu çocukların IQ larının 60-70 li seviyelerde olduğu tespit ediliyor (Bu yaşlar için normal IQ 100 civarıdır). Bu çalışmayla daha net anlaşılıyor ki çocuklar 2 yaşından önce ne kadar yoğun duyusal uyaran içeren ve iletişimin olduğu bir ortamda bulunursa çocukların duyusal ve nöral gelişimi o kadar üst seviyelerde oluyor. Fakat 2 yaşından sonra yine de gelişim sağlanabiir. Bu alınan 4 yaşındaki çocuklar ile kalan çocukların IQ seviyeleri ileri dönemde tekrar kıyaslanmış ve alınan çocukların IQ seviyelerinin kalanlara göre daha üst bilişsel seviyede olduğuna yönelik bariz fark görülmüş. İki yaşına kadar çocukların eline tableti-telefonu vermemek, ev içerisinde anne ve babanın sözlü iletişimi ile ve duyusal uyaranlarla çocuğun motor gelişimini desteklemek gerekli.
5 Kasım 2019 Salı
GENÇLİK, AİLELER TAVIR EĞİTİM..
Ne bir anneyim ne bir evlilik geçirdim. Ama bunlar evlilikler, aile olmak ve çocuk yetiştirmek konusunda düşünce belirtmem için bir engel teşkil etmiyor. Madem öyle o vakit çağımız gençleri ve saygı ile ilgili bir iki kelam edeyim (gören de çok yaşlıyım zanneder, içim çöktü evet ama konumuz bu değil :))
Eğitimciyim, bu nedenle gençlerdeki pek çok sorunla iç içeyim. Saygısızlık şu an gördüğüm en büyük problemlerden biri ki bence bunun da temelinde ahlak konusundaki eksiklikler yatmakta. Eskiden böyle değildi, biz böyle değildik. Hocanın ağzından çıkan hiçbir sözü kaçırmamak için gayret eder kulak kesilip ders dinlerdik. Şimdiki çocuklarda ciddi problemlere sebebiyet verecek şımarıklık ve saygısızlık hakim. Bu 7 yaşındaki çocukta da böyle 22 yaşındaki yetişkinde de. Hele o yetişkin gruba yakın yaşta bir hocaysanız işiniz çok daha zor. Sınırı korumak hayli zorlaşıyor. Sizden yaşça büyük öğrenciniz varsa hele..
Hep derler ya eğitim ailede başlar diye, doğru, eğitim ailede başlıyor. Fakat ailelerimizin de bir eğitime ihtiyacı var. Bir çocuğun dünyaya gelişinde aracı olmak anne-baba olmak anlamına gelmiyor. Anne ve baba sıfatlarını hak edecek bireylerden oluşmalı aile, o düzeyde ahlaki eğitimden geçmeli. Sadece geleneklerimizle gelmemeli saygı kavramı, neden saygı duyması gerektiğini bilmeli çocuk, nasıl saygın olunması gerektiğini, bağırarak veya baskı kurmaya çalışarak saygınlığın elde edilmeyeceğini öğrenmeli aile. Çocuk en çok anne babasına hayran olmalı ki ona sonsuz saygı duysun, anne baba küçük yaşlarda çocuğunun eline telefonu tableti tutuşturmayıp, sorduğu soruları geçiştirmeyip cevap verebilmeli ki onun saygınlığını kazansın. Anne babanın birbirleri arasındaki ilişki saygı ve sevgi çerçevesinde olmalı ki çocuk sevgiyi ve saygıyı, devamında bu temeller üzerine kurulu olan ahlak kavramını oturtabilsin.
Hasılı okumalı, çokça okumalı, "Yaradan Rabbinin adıyla oku"malı. Bu bilinçle bilinçlendirmeli evladını.
Yine konudan konuya atlayarak bağlayamadım :) Rabbim bizlere vatana millete hayırlı, dinine ailesine bağlı ve yaratılan her güzelliğe saygılı nesiller yetiştirebilmeyi nasip etsin, Âmin.
Kalın selametle..
Eğitimciyim, bu nedenle gençlerdeki pek çok sorunla iç içeyim. Saygısızlık şu an gördüğüm en büyük problemlerden biri ki bence bunun da temelinde ahlak konusundaki eksiklikler yatmakta. Eskiden böyle değildi, biz böyle değildik. Hocanın ağzından çıkan hiçbir sözü kaçırmamak için gayret eder kulak kesilip ders dinlerdik. Şimdiki çocuklarda ciddi problemlere sebebiyet verecek şımarıklık ve saygısızlık hakim. Bu 7 yaşındaki çocukta da böyle 22 yaşındaki yetişkinde de. Hele o yetişkin gruba yakın yaşta bir hocaysanız işiniz çok daha zor. Sınırı korumak hayli zorlaşıyor. Sizden yaşça büyük öğrenciniz varsa hele..
Hep derler ya eğitim ailede başlar diye, doğru, eğitim ailede başlıyor. Fakat ailelerimizin de bir eğitime ihtiyacı var. Bir çocuğun dünyaya gelişinde aracı olmak anne-baba olmak anlamına gelmiyor. Anne ve baba sıfatlarını hak edecek bireylerden oluşmalı aile, o düzeyde ahlaki eğitimden geçmeli. Sadece geleneklerimizle gelmemeli saygı kavramı, neden saygı duyması gerektiğini bilmeli çocuk, nasıl saygın olunması gerektiğini, bağırarak veya baskı kurmaya çalışarak saygınlığın elde edilmeyeceğini öğrenmeli aile. Çocuk en çok anne babasına hayran olmalı ki ona sonsuz saygı duysun, anne baba küçük yaşlarda çocuğunun eline telefonu tableti tutuşturmayıp, sorduğu soruları geçiştirmeyip cevap verebilmeli ki onun saygınlığını kazansın. Anne babanın birbirleri arasındaki ilişki saygı ve sevgi çerçevesinde olmalı ki çocuk sevgiyi ve saygıyı, devamında bu temeller üzerine kurulu olan ahlak kavramını oturtabilsin.
Hasılı okumalı, çokça okumalı, "Yaradan Rabbinin adıyla oku"malı. Bu bilinçle bilinçlendirmeli evladını.
Yine konudan konuya atlayarak bağlayamadım :) Rabbim bizlere vatana millete hayırlı, dinine ailesine bağlı ve yaratılan her güzelliğe saygılı nesiller yetiştirebilmeyi nasip etsin, Âmin.
Kalın selametle..
30 Ağustos 2019 Cuma
Gölgeler İçindeyim
Bekledim, çok bekledim.. Sonunda beklediğime değecek biri çıktı karşıma. Tanıdım, sevdim, tanıdıkça daha da çok sevdim.. Uzaktayız, çok uzakta..
Ailem başka kültür iyice tanıyıp etmediğin huyunu suyunu ailesini bilmediğin biri, otur oturduğun yerde, kati surette müsaade etmeyeceğiz diyor. Kalp her gün ağlıyor.. Bir kapı açılıyor ama önünde o kadar seçenek var ki hangi yöne gideceğini şaşırıyorsun. Boşa koyuyorsun dolmuyor, doluya koyuyorsun almıyor. Kafanda bir sürü ihtimali evirip çeviriyorsun bir türlü olur yola çıkmıyor. “Ol der oluverir” deyip direkt işin içinden de sıyrılamıyorsun çünkü irade bizde, çabalamadıktan sonra olmasını beklemek olmaz.. O kadar sene okudun çabaladın bir yerlere gelebilmek için kan ter içinde kaldın, bırakacaktın kendini tuttun emeğine üzüldün bırakmadın, şimdi gözünü kulağını tıkayıp aklını ve tamamen hiçe sayıp aileni bir kenara bırakıp gidemezsin.. Vazgeçmek de istemiyorum..
Ne yöne gideceğiz Rabbim ne olur bize hayr ve huzurlu çıkış ver..
Dua ile
27 Temmuz 2019 Cumartesi
Gereksiz Bir Yazı
Mümkün olduğunca çevremdekilerin doğum gününü kutlamaya ve o kişilerin o günü mutlu bir şekilde geçirmelerine özen gösteririm.
Kendi doğum günümü ise çok önemsemem, yani öyle sanıyordum, ama öyle değilmiş..
Her sene o gün gece 00.00 dan başlayıp ertesi güne bağlayan geceye kadar bir çok sevdiğim hatırlardı, yazardı kutlardı.. Ama geçen sene öyle olmadı.. Küçük ailem dışında hiç kimse hatırlamadı, ha bir de tıvıtırdan gören birkaç sosyal medya sakini kutladı sağ olsunlar ki oradan tanıştığım ve değer verdiğim kimseler dahil görebilecekleri bir yerde dururken göremedi.. Hani böyle deyince de “Amaaan Tuğba dert ettiğin şeye bak ya ne dertler var, sanki çok önemli bir şey olmuş gibi, öldün mü hastalandın mı ne oldu da sanki” diyorum ama insan hatırlanmak istiyor biliyor musunuz? Senede bir gün de olsa o gün onun günü olsun istiyor.. muş yani o günün sonunda bunu daha net algıladım. O günden sonra bende bir şeyler değişti. Daha hassas biri oldum daha duygusal, daha kırılgan.. Sanırım güvendiğim tüm dağlara aynı anda kar yağdı..
Ha bir sonraki gün pek çoğu hatırladı, özür diledi ama iş işten geçti derler ya, iş işten geçmişti benim için
“Bir daha kimseye böyle güvenme Tuğba, sen insanlara değer veriyorsun ama sen onlar için değerli değilsin ki” böyle hissettim
Hani defalarca çok farklı olaylarla sarsıldım güvendiğim kimseler tarafından, gerçekten güven sarsıcı olaylardı olanlar. Dolandırıldım, kandırıldım, salak yerine kondum, iftiraya uğradım ve daha niceleri..
Bakınca bu olay diğer güven sarsıntılarıma sebep olan olaylara kıyasla bu kadar büyütülecek bir şey değil belki ama sanki tutunduğum dal kırıldı o gün içim öyle acıdı ki, o gece o kadar ağladım ki.. Üzerinden çok uzun zaman geçti ama o geceyi hatırladığımda hâlâ inciniyorum.
En çok da en beklediğinin hatırlamaması, o kadar görebileceği bir yerde iken görmemesi..
Neyse, zaten şu sıralar bir şeyler yazasım yok, telefonu elime alasım gelmiyor.. Öylesine bir patlayasım geldi buraya birden
Siz kalın selametle, Dua ile..
5 Temmuz 2019 Cuma
Hayata Dair
2 tane öğrencim bütünlemeye kalmıştı. Kağıtlarını okudum hani kendilerinin çok üzerinde bir performans sergilemişler, kağıdın önünü arkasını güzelce doldurmuşlar. Yine de bazı hata ve eksiklikleri vardı, en yüksek notu verdiğim öğrencinin kağıdına göre notlarını teslim ettim. Vizeleri çok düşük olduğu için DC ile şartlı geçiyorlardı, iyi bari geçiyorlar diye düşünmüştüm. Bugün öğrendim ki ortalamaları geçmelerine yetmemiş, kalacaklarmış.. Zaten bana durumu bildiren mesajı da atmışlardı hocam dönemimiz uzayabilir diye. Nota itiraz dilekçesi yazın dedim. Oturdum düşündüm. Bu öğrencilerin vizedeki performansları ile bütünlemedeki performansları arasındaki fark bariz
“Ben bu öğrencileri böyle bırakırsam bu kadar çalışmışlarken şevkleri kırılmaz mı?” dedim.
Şimdi yönetim kuruluna notlarının değişmesi için dilekçe yazıp imzaladım. Bizim görevimiz eğitmek ve öğretmek, bu yolda gayret sarf ettiklerine tanık oluyorsak neden engel olalım? İnşAllah bu tutumum onların meslekleri için aldıkları eğitime daha çok sarılmaları konusunda itekleyici olur, aksi halde çok büyük hayal kırıklığı yaşarım.
Diyeceğim o ki çabalarını gördüğünüz kimseleri yarı yolda bırakmayın.
Selametle..
10 Nisan 2019 Çarşamba
Bir saniye
Hep söylerim; pamuk ipiyle bağlıyız bu hayata..
Buraya yazmadım ama geçen hafta ucuz atlattığım, çok daha korkunç bir şekilde sonuçlanabilecek bir kaza geçirdim. Pek çoğumuz aynı hatayı yapıyoruz biliyorum. Aynı hataları sizin de yapmamanız için paylaşıyorum bu kazayı sizinle. Bir anlık dalgınlık bir anlık kafanızı yoldan başka yöne çevirme hayatımıza mal olabilir. Hız sınırının üzerinde giderken bir bildirime bakmak için gözümü telefona çevirdim. Bir saniye, ne olduysa o bir saniye içerisinde oldu.. Bir saniye öncesi var, bir saniye sonrası yok.. Keskin virajlı bir köprüden geçiyordum tam o an. Sonrasında büyük bir gürültü koptu, bariyerlere çarpmışım. Başta tam anlayamadım, sadece Allah’ım galiba kaza yaptım durmalıyım deyip durduğum o anı hatırlıyordum. Sonra araçtan inmeye çalıştım, inemedim. Aracın sol ön tarafı içe göçmüş, kapı açılmıyor. Sağ koltuğa geçip dışarı çıktım. Sol önün halini gördüm, jant yamulmuş, teker yırtılmış.. Bir müddet kaldım sonra babamı aradım. Babam demese aracın fotoğrafını çekmeyi de unutmuştum. Polisi aramak aklıma bile gelmedi zaten.. Bizim iş yeri şehir merkezinden bir 20 km iç tarafta (hatta bir köyde .)) Fazla araç yoktu çevremden geçen. Geçenlerden de duran olmadı. 2 abi sağ olsun babamın gelmesine yakın durup ne olduğunu sordu yardım edelim dedi o kadar. Neyse sonra babam geldi. Baktı betim benzim atmış bacaklarım titriyor hiçbir şey demedi sağ olsun (Yani dedi de halimden ötürü çok bağıramadan) Sonra ön lastiği değiştik, araç gider gibi görünüyordu. Çekici çağırmadık, bindik dörtlüler açık servise götürdük. Servisteki abi arabayı inceleyip bana Tuğba sen bayağı bir şey atlatmışsın bak arabanın arkasını da vurmuşsun deyip hasarlı yerleri gösterdiği an beynimde şimşekler çaktı, kaza anı yeniden canlandı gözümde. İlk çarpmadan sonra ben bir an hızı kontrol edemedim. Zikzaklar çizerek devam ettim yolda, o an aracın sol yanını, arkasını bariyerlere sürterek devam ettim durduğum ana kadar. Abi diyene kadar flu olan beynim birden netleşti ve elim ayağım titremeye başladı iyice. Tam köprüdeydim, köprünün aşağısı dere.. Beni Allah korudu başka hiçbir açıklaması yok. Köprüden aşağı uçabilirdim.. Allah’tan araçta tektim dedim o an. Ya daha kötü şeyler oldaydı.. Ya başkasına da sebep olsaydım.. Allah muhafaza.. O gece uyuyamadım. O gün bugündür ara ara gözümü kapattığım an kaza anım geliyor gözlerimin önüne, özellikle uyumadan önce, kendimle başbaşa kaldığım o anlarda.. Elhamdulillah bana bir şey olmadı, ama olabilirdi.. Ve eğer olsaydı belki de bu bilinçli olarak gerçekleştirilen bir intihar hükmünde olacaktı. Çünkü hız sınırlarını bildiğim halde hızım normalden fazlaydı. Telefona bakmak da yapmamam gerektiğini bildiğim bir şeydi.. Bugün varız, hatta şu an varız ama belki bir saniye sonrası yok.. Allah’tan gelene amenna, kaza da O’ndan ama sebep benim ihmalim, dikkatsizliğim, O’nun bana verdiği hayatı önemsememem..
Toparlayamıyorum
Siz benim gibi olmayın, dikkatli olun hasılı
Hayırlı günler, kalın selametle..
11 Mart 2019 Pazartesi
LÂ TAHZEN! (ÜZÜLME)
İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme!
Rahman: (c.c), “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı?
O halde ne diye üzülürsün ey can?
Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan;
Gece gibi kapkaranlık nefsini yak !..
“Derdim var” diyorsun;
Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun.
Sanma ki dert sadece sende var.
Şunu bil ki;
Sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla.
Dert nerede ise deva oraya gider.
Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider.
Soru nerede ise cevap oraya verilir.
Gemi nerede ise su oradadır.
Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın.
Dünya malı Allah’ın tebessümüdür:>Lâ tahzen! (Üzülme!)
Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz. .
“Aşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz.
Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz…
Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan;
Yanmaz, yanamaz…
Ayağın kırıldı diye üzülme!
Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek.
Kuyu dibinde kaldın diye üzülme!
Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu, unutma!
İstediğin Bir şey; Olursa Bir Hayır,
Olmazsa Bin Hayır Ara…
Geçmiş ve gelecek insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir. Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir. Neden çok üzülürsün ki? Herşey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vaz geçme:
– Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.
Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin:
Aç da kendini oku ey can!
Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta…
S sen bunun farkında bile değilsin.
Derdin ne olursa olsun korkma!
Yeter ki umudun ALLAH olsun…
Herkes bir şeye güvenirken;
Senin güvencen de ALLAH olsun.
Hiçbir günah, ALLAH’ın yüce merhametinden büyük değildir ama;
Sen yine de günah işlememeye bak!
Lâ tahzen! (Üzülme!)
Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi…
Ve bir seccade ser odanın bir kösesine, otur ve ağla ,
Dilersen hiç konuşma…
O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma.
Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır.
Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar.
Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır.
Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin EY CAN!?
Lâ tahzen! (Üzülme!)
Bir şey olmuyorsa:
Ya daha iyisi olacağı için,
Ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur.
Şu uçan kuşlara bak! Ne ekerler, ne biçerler…
>Belalar sağanak yağmurlar gibi yağar.
Ancak başını>Yapılma, yıkılmadadır;
Topluluk, dağınıklıkta;
Düzeltme, kırılmada;
Murat, muratsızlıktadır;
Varlık, yoklukta gizlidir…
Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür zamanın bir an kadar yakın,
Bir asır kadar uzak olması.
Ve bilir misin?
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması..
“Ben”, deyip susması…
“Sen”. deyip ağlamaklı olması…
Eğer sen Hak yolunda yürürsen, senin yolunu açar, kolaylaştırırlar.
Eğer Hakk”ın varlığında yok olursan, seni gerçek varlığa döndürürler.
Benlikten kurtulursan o kadar büyürsün ki âleme sığmazsın.
İşte o zaman seni sana, sensiz gösterirler.
Sevginin diğer bir adı da sabırdır:
Açlığa sabredersin adı “oruç” olur.
Acıya sabredersin adı “metanet” olur.
İnsanlara sabredersin adı “hoşgörü” olur.
Dileğe sabredersin adı “dua” olur.
Duygulara sabredersin adı “gözyaşı” olur.
Özleme sabredersin adı “hasret” olur.
Sevgiye sabredersin adı “AŞK” olur…
Ne istersem ben Mevlâ’dan isterim.
Verirse yüceliğidir. Vermezse İmtihanımdır…
Allah’tan bir şey istersen:
Kapı Açılır, sen Yeterki Vurmayı Bil !…
Ne Zaman dersen bilemem ama,
Açılmaz diye umutsuz olma,
Yeterki O Kapıda Durmayı Bil…!
Mevlana Celaleddin Rumi
20 Ocak 2019 Pazar
Ben Özgürüm
Geçen haftadan beri ortada dolaşan özgürlük furyaları adı altında yapılan paylaşımlara birkaç kelam edesim geldi. Soran yok ya fikrimizi, olsun şöyle dursun.
Kendimden bahsedeyim yine biraz size bugün. 12 yaşımda iken, hiç unutmuyorum 20 nisanda tesettüre girdim. Hiçkimsenin baskısı ile değil, elhamdulillah tamamen kendi rızam ve isteğimle girdim. Hatta annem ve babam kızım bak daha küçüksün zor gelebilir istersen büyüyünce olsun dediler reddettim. Ben istiyorum nokta dedim, karışmadılar var olsunlar. O dönemde (15 yıl önce) tesettür kıyafetlerini de öyle çok bulamıyorduk. Tabiri caiz de değil aslında ama söyleyeceğim, teyze gibi giyinirdim :) Düşünsenize 12 yaşında bir genç kızım, yaşıtlarım giyindiklerimi yargıladı, sorguladı, güldü ve daha bir sürü şey.. Daha da inat ettim. Şimdi o giyindiklerime ben de üzülüyorum düşününce. Ne yapalım, o zamanın en güzelleri, tesettüre en uygun olanları onlardı, oh iyi ki de giymişim :)) Hiç düşünmedim tesettürden çıkmayı. Okulda açılmak zor geliyordu hatta.. Neyse hasılı 15 yıldır tesettürlüymüşüm (vay bee epeyi de olmuş :)))
O süreçte kafama takılan bazı sorular vardı ama sormaktan korkup öteledim, susturdum kendimi. Sonra yıllar sonra, geçen sene, çok yakınımdaki birisinin iman mücadelesine düştüm. Tekrar susturduğum sorularımla karşılaştım, ama bu sefer ona anlatabilmek için cevaplarını bilmem gerekiyordu. Onunla birlikte hiç bakmadığım açılardan ele aldım dinimizi, onun öyle sorularıyla karşılaştım ki, sorularını cevaplayamayacağım ve ellerimin arasından kayıp gidişini izleyeceğim diye çok korktum. Bu soruların mutlaka bir cevabı vardır diyerek önüme geleni okudum-izledim o dönemde. Ve her okuduğum cümle beni daha da çok O’na yaklaştırdı elhamdulillah. Dilimden geldiğince anlattım izah ettim, başka kimselerden de yardım aldık şimdi elhamdulillah iyi durumda kendisi. Ona sağladığı fayda kadar benim için de hayırlı oldu bu olay. Her şerde mutlaka bir hayır var..
Dinimiz akla yatmayan hiçbir şeyi emretmiyor. Emrolunan her şeyin sonu güzelliğe, kendine ve topluma faydalı kimseler olmaya yönlendiriyor. Biz elimizin altında olduğu için kıymet bilmiyoruz, pek çok şeyde olduğu gibi.. Arada 0 dan başlamak lazım hayata, neden var olduğumuzun idrakına varmamız lazım. Bunun için de bolca okumamız lazım Kutsalımızı. Her şey O’nda gizli, en büyük soruların en güzel cevabı O’nda.. “Oku” diyor ya ilk inen ayet, “Oku”mamız lazım her ayeti çokça.
İmanı kazanmak ve korumak zor, meşakkatli ama sonundaki o yeniden keşfediş yeniden var oluş hissi de bir o kadar huzur verici. O yollardan geçmeyen bilemez, Bu değiştik özgürleştikçiler maalesef savaşı kaybeden ve çokça duaya ihtiyacı olan kimseler. İslam ya da tesettür kimseyi kısıtlamıyor. Bunu baskı olarak görmek kişinin kendi kendini kısıtlaması aslında. Kendi nefsine kabul ettiremedikleri olgulardan başkalarını suçlayarak, üzerimde baskı kuruyorlardı diyerek kaçış.
Bahsettiğim gibi ben de tesettürlüyüm, belki onların yaşadığı gibi zorluklar değildi(?) ama ben de zorluklar yaşadım. Aradaki fark şu idi, Elhamdulillah inandığım şeyden taviz vermedim. Haa konserime de giderim sinemama da tiyatroma da ama usulünce, dozunu kaçırmadan yaparım tüm bunları. Daha önceden de bir yerlerde söz etmiştim, dört dörtlük bir tesettürlü müyüm, hayır. Nefsimle savaştayım hâlâ, yenmem gereken, aşmam gereken çok şey var. Rabbim herkesin kalbini biliyor amenna ve saddakna ama buyruklarına göz göre göre karşı geldikten sonra O benim kalbimi biliyor demeye nasıl yüzümüz oluyor?
Allah bizleri yolundan ayırmasın. Allah kimseyi imanı ve sevdikleri ile sınamasın.
Kalalım selametle..
Kendimden bahsedeyim yine biraz size bugün. 12 yaşımda iken, hiç unutmuyorum 20 nisanda tesettüre girdim. Hiçkimsenin baskısı ile değil, elhamdulillah tamamen kendi rızam ve isteğimle girdim. Hatta annem ve babam kızım bak daha küçüksün zor gelebilir istersen büyüyünce olsun dediler reddettim. Ben istiyorum nokta dedim, karışmadılar var olsunlar. O dönemde (15 yıl önce) tesettür kıyafetlerini de öyle çok bulamıyorduk. Tabiri caiz de değil aslında ama söyleyeceğim, teyze gibi giyinirdim :) Düşünsenize 12 yaşında bir genç kızım, yaşıtlarım giyindiklerimi yargıladı, sorguladı, güldü ve daha bir sürü şey.. Daha da inat ettim. Şimdi o giyindiklerime ben de üzülüyorum düşününce. Ne yapalım, o zamanın en güzelleri, tesettüre en uygun olanları onlardı, oh iyi ki de giymişim :)) Hiç düşünmedim tesettürden çıkmayı. Okulda açılmak zor geliyordu hatta.. Neyse hasılı 15 yıldır tesettürlüymüşüm (vay bee epeyi de olmuş :)))
O süreçte kafama takılan bazı sorular vardı ama sormaktan korkup öteledim, susturdum kendimi. Sonra yıllar sonra, geçen sene, çok yakınımdaki birisinin iman mücadelesine düştüm. Tekrar susturduğum sorularımla karşılaştım, ama bu sefer ona anlatabilmek için cevaplarını bilmem gerekiyordu. Onunla birlikte hiç bakmadığım açılardan ele aldım dinimizi, onun öyle sorularıyla karşılaştım ki, sorularını cevaplayamayacağım ve ellerimin arasından kayıp gidişini izleyeceğim diye çok korktum. Bu soruların mutlaka bir cevabı vardır diyerek önüme geleni okudum-izledim o dönemde. Ve her okuduğum cümle beni daha da çok O’na yaklaştırdı elhamdulillah. Dilimden geldiğince anlattım izah ettim, başka kimselerden de yardım aldık şimdi elhamdulillah iyi durumda kendisi. Ona sağladığı fayda kadar benim için de hayırlı oldu bu olay. Her şerde mutlaka bir hayır var..
Dinimiz akla yatmayan hiçbir şeyi emretmiyor. Emrolunan her şeyin sonu güzelliğe, kendine ve topluma faydalı kimseler olmaya yönlendiriyor. Biz elimizin altında olduğu için kıymet bilmiyoruz, pek çok şeyde olduğu gibi.. Arada 0 dan başlamak lazım hayata, neden var olduğumuzun idrakına varmamız lazım. Bunun için de bolca okumamız lazım Kutsalımızı. Her şey O’nda gizli, en büyük soruların en güzel cevabı O’nda.. “Oku” diyor ya ilk inen ayet, “Oku”mamız lazım her ayeti çokça.
İmanı kazanmak ve korumak zor, meşakkatli ama sonundaki o yeniden keşfediş yeniden var oluş hissi de bir o kadar huzur verici. O yollardan geçmeyen bilemez, Bu değiştik özgürleştikçiler maalesef savaşı kaybeden ve çokça duaya ihtiyacı olan kimseler. İslam ya da tesettür kimseyi kısıtlamıyor. Bunu baskı olarak görmek kişinin kendi kendini kısıtlaması aslında. Kendi nefsine kabul ettiremedikleri olgulardan başkalarını suçlayarak, üzerimde baskı kuruyorlardı diyerek kaçış.
Bahsettiğim gibi ben de tesettürlüyüm, belki onların yaşadığı gibi zorluklar değildi(?) ama ben de zorluklar yaşadım. Aradaki fark şu idi, Elhamdulillah inandığım şeyden taviz vermedim. Haa konserime de giderim sinemama da tiyatroma da ama usulünce, dozunu kaçırmadan yaparım tüm bunları. Daha önceden de bir yerlerde söz etmiştim, dört dörtlük bir tesettürlü müyüm, hayır. Nefsimle savaştayım hâlâ, yenmem gereken, aşmam gereken çok şey var. Rabbim herkesin kalbini biliyor amenna ve saddakna ama buyruklarına göz göre göre karşı geldikten sonra O benim kalbimi biliyor demeye nasıl yüzümüz oluyor?
Allah bizleri yolundan ayırmasın. Allah kimseyi imanı ve sevdikleri ile sınamasın.
Kalalım selametle..
11 Ocak 2019 Cuma
Hayr mı Şer mi?
Bizim için hayırlı olan nedir? Bunu biz bilebilir miyiz?
Bunu biz hiçbir zaman bilemeyiz. Biz her zaman hayırlısı diye dua ederiz ama kuluz bir yandan hayırlısı derken bir yandan da hep kendi istediğimizin hayırlı olmasını isteriz. Teslimiyet dediğimiz olayı tam manasıyla gerçekleştirebiliyor muyuz? Hayır. Biz aciziz. Bizim için hayr ne şer ne her zaman muamma olacak.. Elbette başımıza gelen, karşılaştığımız her olayın olması hayırlıdır, yaşamamız görmemiz gerekiyordur o anı ki ders çıkarabilelim. Sonu bizim için olumsuz olsa dahi o olay mutlaka hayırlıdır. Bu yüzden dua, bolca dua.. Biz irademiz doğrultusunda aklımıza yatanı seçeceğiz, bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz, bize doğru seçenek gibi gelen seçeneğe gideceğiz ve o seçeneğin bizim için hayırlı olması için dua edeceğiz. Yine yapacağımız seçimlerde hayırlı olana yönelebilmemiz için de dua edeceğiz. Kuluz en nihayetinde bu yüzden ilk önce kul olmanın gereklerini yapacağız. Sonra hayırlısı için, hayırlı olanı gönlümüze güzel, güzel olanı bizim için hayırlı kılması için O’na dua edeceğiz. İlmi en yüce olan, bizim için neyin doğru olduğunu bilen sadece O değil mi? O halde fiili ve kavli duadan sonra biraz daha teslimiyet ve sabır..
Kalalım selametle..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)