Bir insana bu kadar huzur ve mutluluk veren şey aynı zamanda onun canını nasıl bu kadar yakabilir? Yakıyor.. Ama tek sözü bile yetiyor yine o yangını söndürmeye.. Şu an içim yangın yeri, kalbim her gün her saniye ağlıyor.. Kurtuluşu var mı, gelecek olan su yetişebilecek mi kül olmadan, bilmiyorum.. Kül olursa yeniden doğabilir mi küllerinden, bunu da bilmiyorum.. Çok büyük bir acı, tarif edilemeyen türden.. İçime bıçağı batırıp çevire çevire içimi sökmeye çalışıyorlar sanki.. Boğazımda üst üste birikip düğüm oluyor sesim, konuşamıyorum, yutkunamıyorum.. Gözlerim susmuyor, onlar içini döktükçe biriken hıçkırıklarla nefes alamıyorum.. Daha nasıl tariflenir bu acı bilmiyorum.. Kötüyüm, hastayım ve iyileşebilir miyim bilmiyorum. Yaram da O ilacım da O.. Nasıl bu kadar bağlanabiliyorum Ona? Nasıl bu kadar avuçlarında kalbim? Ona ne kadar kızsam da, çıkaramıyorum aklımdan tek bir saniye bile.. Onsuzluğu istemiyorum.. Bu halde iken bile tek kelime etmeyelim sadece susup sarılalım birbirimize, birleştirelim kalplerimizi ve iyileşelim istiyorum.. Ben Onu ne olursa olsun çok seviyorum..
26 Aralık 2018 Çarşamba
23 Aralık 2018 Pazar
26’dan 27’ye
2017-2018 arasında geçen ömrüm..
Hem en kıymetlilerimden birini kaybettiğim hem de en çok hayalini kurduğum iki güzelliğe huzurla kavuştuğum, hem acı hem de mutlulukla dolu bir geçmişsin benim için. Şimdi önümde daha başka imtihanlar var. Yaşadığımız her gün, her an Rabbim’in dediği olur tabii, yine de bu zamana kadarki imtihanlarımda karşılaştığım sıkıntılar daha çok müdahil olabileceğim türdendi, bundan sonrakiler de bir nebze öyle fakat karşılaşmamın muhtemel olduğu olayların içerisinde sadece ben yokum artık. Bu zamana kadar kendi hayatım, kendi geleceğim için Rabbim izin verdiği ölçüde kendi savaşımı verdim ama bundan sonra kendi halimde olsam da kendi başıma değilim.. Önümüzde belki bizi bekleyen çok büyük sınavlar var ya da belki de hiç problem olmadan gerçekleşecek güzellikler.. Yine koca bir bilinmeze doğru çekingen bir şekilde ilerleyeceğiz, O ne verirse hayırlıdır, şimdi vermiyorsa ya zamanı değildir ya da hayırlı değildir diyerek.. Hep böyle yapmadık mı yıllardır kalbim? Sonrasında da hep huzura kavuşmadık mı? O zaman O’na teslim olup fiili duamıza kavli duamızı da katarak O’nun bize açacağı güzel kapıları bekleyeceğiz..
“Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.”
Bakara 153
Selam ve dua ile..
13 Aralık 2018 Perşembe
Aşkta Gurur Olmaz
Gurur..
Ne kadar ağır bir kelime. İnsan okuduğunda dahi kötü hisler oluşuyor içinde..
Peki ya sevgi?
Koskoca gururun yanında nasıl da naif, kırılgan ve öpülesi..
Yanyana gelir mi bu iki kelime? Birini seven kişi gurur duygusuna kapılabilir mi sevdiğine karşı? Sevgisini hiç edebilir mi?
Kesinlikle hayır. Sevgi ile gurur yan yana duramaz. Durduğu tek yer seven kişinin sevdiği ile gurur duymasıdır, bundan öteye gitmez aşktaki gurur.
Bu yüzden “ilk o yazsın” beklentisinde saf sevgiden eser yoktur. Seven kişi gurur yapmaz onun için sadece sevdiğinin yüzünde oluşturacağı tebessümdür kıymetli olan. Düşünmeden atar ilk adımı, çünkü gururu hayatından çıkarmıştır, benliğini ikinci plana atmıştır sevdiği söz konusuysa. Hatta ufak tefek tartışmalarda bile kendini önemsemez, kim haklı kim haksız düşünmez, sadece sevdiğim yanımda olsun kimin haklı olduğunun hiçbir önemi yok der. Ama sevenlerden biri sevdiğine ciddi manada kırıldıysa durum farklıdır. Çok sevse bile susar ve bekler. Tek taraflı kürek çekmekle ilerlemez çünkü sevda gemisi. Nasıl o zamana kadar birlikte yürütüp ilerletmişlerse yine birlikte devam ettirmeleri gerekir. Bu yüzden bir müddet sevdiği için çabalasa da bazen yorulur ve kalbindeki yorgunluğun geçmesi için sessizliğine gömülüp bekler.. Karşısındakinin çabalamasını, sevgisi için bir şeyler yapmasını bekler.. Tek bir kelime bile etse sevdiğinin ona koşması için yeter aslında..
Bu yüzden seviyorum diyorsanız gurur yapmayın, sevdiğinizin kalbini yormayın. Aşkta gurur olmaz.. Hissettiklerinizi ifade etmekten de geri durmayın. Haydi kalın selametle..
2 Aralık 2018 Pazar
Bağlanmayacaksın..
Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte, yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela, o daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin., senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde, paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak, “O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin, mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın, mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın, ucundan tutarak..
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte, yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela, o daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin., senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde, paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak, “O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin, mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın, mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın, ucundan tutarak..
Can YÜCEL
28 Kasım 2018 Çarşamba
Mutlak Seveceksin
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
Hüseyin Nihal Atsız
18 Kasım 2018 Pazar
Mırıldanmalar
İçimden dedim beraber yürüyelim
olur mu
Varsın gemilerimizi taşıyamasın
sular
Varsın yarı yolda uyuya kalsın
Bize gönderilen bahar
İçimden dedim beraber yürüyelim
olur mu
Varsın gölgemiz olsun hüzün
Dilediği gibi uzatsın
canevimize ayaklarını
Varsın annemiz olsun tütün
Hayat daha sert vursun yumruklarınııı
İçimden dedim ilmeği kaçmış bir
hayat bizimkisi
Nedir alnımızdan öpmek için
izimizi süren
Kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin
cazibesi
Nedir yalnız bize yakışan bu
serüven
Bu serüven ki
Bizden biri yaptı sırtımızdaki
hançeri
Ve terketti bizi huzur denen sevgili
Kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
Billur bir kuş gibi
İçimden dedim gömülü bir ırmağın
yalnızlığıdır bu
Beraber yürüyelim olur mu…
İbrahim
tenekeci
9 Kasım 2018 Cuma
Birtakım derin mevzular 4
Kadınlar genel olarak neden üzülüyor biliyor musunuz? Beklentilerini çok yüksek tutuyorlar çünkü. Kadın ve erkek birbirinden gerçekten çok farklı. Biz detaycıyız, ayrıntılara takılıyoruz, aslında belki de düşünüldüğünde o kadar önemli olmayan bir konuya değer yükleyip aynı değeri karşı taraf vermediği zaman onlara kızıyoruz. Neden yapıyoruz ki bunu? Bu kendimizi üzmekten başka bir işe yaramıyorken düşünüp üzülmek yerine boşverip geçsek ya. Söylemesi ne kolay(mış:)) Öyle olmuyor(muş:)). Kadın fıtratı gerçekten takılıp kalıyor(muş:))
Ben hep erkek zihinli olduğumu savunurdum. Olayları düz mantık ile ele alırım, teknolojik aletlere çok meraklıyımdır, maç izlemeyi çok severim, dikiş nakış örgü değil (hiçç sevmem) tadilat tamir gibi işler ilgimi çeker.. Bu liste böyle uzar gider. Ama bazı özelliklerimi yeni yeni keşfediyorum. Meğer ben de detaycı bir yapıya sahipmişim. Gereksiz ayrıntıları irdeliyor(muş)um.. İnsan başına gelmeden kendini farkedemiyormuş. Kendime şimdiki halimle dışarıdan baktığımda, kendimi yeniden keşfe çıktığımda, görüyorum ki olayları gereksiz yere büyüttüğünü söylediğim arkadaşlarımın takıldığı noktalara ben de takılıyorum, yeni ben için bu böyle.. Başkalarında karşılaştığımda hiç hoşuma gitmeyen tutumları ben de edinmeye başlamışım. Bir dur Tuğba! Ya reset at ya da format, toparla kendini! İnsanların, sevdiklerinin hayatını zorlaştırma, kolaylaştır. Kendine gel, sen bu değildin, değilsin..
Dua ve selametle..20 Ekim 2018 Cumartesi
Birtakım Derin Mevzular 3
Kadınların her sahada aktif olarak görev yapabileceğini fakat kendilerini bu kadar yıpratmalarının gerekli olmadığını düşünenlerdenim. Tabi ki ayakları yere sağlam basmalı, kimseye muhtaç olmadığını, gerekirse tüm sorumlulukları tek başına üstlenebileceğini bilmeli kadın ama bu tutum feminist bir tavra dönüşüp ben yaparım büyüklüğü ile kendine zulme de gitmemeli. Fıtrat denen göz ardı edilemeyecek bir gerçeğin varlığını unutmamalıyız. Kadın yaparsa her şeyi en güzel şekliyle yapar ama bu süreçte hayli yıpranır. O yüzden bazı durumlarda sorumluluğu karşı cinsin alması yanlış değildir. Sonuçta bana göre bir kadının en önemli vazifesi iyi bir anne olabilmektir. Bu, bırakın tüm sorumluluğu karşı taraf üstlensin, siz iyi bir anne sadık bir eş olun (aynı sorumluluklar karşı taraf için de geçerli, iyi bir baba ve sadık bir eş olmalı o kişi de) kâfi demek değildir. Herkesin sorumlulukları farklı evet ama hayat müşterektir. Zorlukların, güçlüklerin üstesinden gelebilenler egolarını, benliklerini bir kenara bırakıp bir olabilenlerdir. Yani demek istediğim kendimizi çok yıpratmayıp fıtratımız müsaade ettiği şekilde dahil olalım bu hayata.
Peki ben akademinin bir kadın için ne kadar zor olduğunu bildiğim halde neden akademiyi seçtim? Güzel bir gayeyle girdim İnşAllah tam manasıyla erişebilirim hedefime. Tesettürlü olduğumu görünce “Bu kız cahildir, herhangi bir konuda bilgi sahibi olabileceğini sanmıyorum” bakışları altında bırakıldım çokça. Bazı kimseler var, biz tesettürlüleri küçük görüyorlar ve bunu hissettirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ayrıca maalesef bunu sadece yaşlı teyzeler de yapmıyor, yaşıtım olan bazı insanlar da bu şekilde olduğumuzu düşünüyor. Ama böyle düşünenlerin hangisiyle bir muhabbete girsem muhatabım olan ve dakikalar önce bana başka gözlerle bakan kişinin bakışındaki değişimi net bir şekilde görebiliyorum. En çok da o biraz muhabbet ettikten sonra değişen tavırlarını gördüğümde tatmin oluyor nefsim. Başımda örtümle bir yerlere gelemezmişim gibi beni(bizi temsilen) küçümserlerken kendilerine doktorların yıllar sonra koyduğu teşhisi sorduğum birkaç sorudan sonra koyduğumda gözlerinde beliren şok ifadesini, bu kız bunları nasıl bilebilir şaşkınlığını görünce iyi ki yapmışsın kızım iyi ki buradasın diyorum kendime, böyle sok gözlerine gözlerine kendi cahilliklerini diyorum. Ego gibi geliyor bazen bunu bu şekilde ifade etmem ama bu emin olun ego değil. Yıllardır küçümsenen bizi ve neler yapabileceğimizi onlara göstermek sadece. Olmalı arada, saygı çizgisini koruyarak gösterilmeli neler yapabileceğimiz. Bunu yaparken de bizim gibi tesettürlü hemcinslerime örnek olabilmek esas amacım. Öğrencilerimden aldığım tepkilere bakılırsa doğru yoldayım biiznillah. Bunu O’nun rızası dahilinde başarabilmek için çokça duanıza talibim sevgili okur (varsa:))
Yine nerede başlayıp nerede bitirdin mevzuyu Tuğba :)
Neyse,Rabbim bizleri gönlümüzün güzelliklerine huzurla ve hayırla eriştirsin.
Selametle..
Peki ben akademinin bir kadın için ne kadar zor olduğunu bildiğim halde neden akademiyi seçtim? Güzel bir gayeyle girdim İnşAllah tam manasıyla erişebilirim hedefime. Tesettürlü olduğumu görünce “Bu kız cahildir, herhangi bir konuda bilgi sahibi olabileceğini sanmıyorum” bakışları altında bırakıldım çokça. Bazı kimseler var, biz tesettürlüleri küçük görüyorlar ve bunu hissettirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ayrıca maalesef bunu sadece yaşlı teyzeler de yapmıyor, yaşıtım olan bazı insanlar da bu şekilde olduğumuzu düşünüyor. Ama böyle düşünenlerin hangisiyle bir muhabbete girsem muhatabım olan ve dakikalar önce bana başka gözlerle bakan kişinin bakışındaki değişimi net bir şekilde görebiliyorum. En çok da o biraz muhabbet ettikten sonra değişen tavırlarını gördüğümde tatmin oluyor nefsim. Başımda örtümle bir yerlere gelemezmişim gibi beni(bizi temsilen) küçümserlerken kendilerine doktorların yıllar sonra koyduğu teşhisi sorduğum birkaç sorudan sonra koyduğumda gözlerinde beliren şok ifadesini, bu kız bunları nasıl bilebilir şaşkınlığını görünce iyi ki yapmışsın kızım iyi ki buradasın diyorum kendime, böyle sok gözlerine gözlerine kendi cahilliklerini diyorum. Ego gibi geliyor bazen bunu bu şekilde ifade etmem ama bu emin olun ego değil. Yıllardır küçümsenen bizi ve neler yapabileceğimizi onlara göstermek sadece. Olmalı arada, saygı çizgisini koruyarak gösterilmeli neler yapabileceğimiz. Bunu yaparken de bizim gibi tesettürlü hemcinslerime örnek olabilmek esas amacım. Öğrencilerimden aldığım tepkilere bakılırsa doğru yoldayım biiznillah. Bunu O’nun rızası dahilinde başarabilmek için çokça duanıza talibim sevgili okur (varsa:))
Yine nerede başlayıp nerede bitirdin mevzuyu Tuğba :)
Neyse,Rabbim bizleri gönlümüzün güzelliklerine huzurla ve hayırla eriştirsin.
Selametle..
7 Ekim 2018 Pazar
Delilik Bu
Mutluyum bu aralar. Bazı korkularım olsa da mutluyum. Yıllardır beklediği müjdeli habere kavuşan yaşlı teyzeler gibi mutluyum. Çok istemesine rağmen annesine almasını söyleyemediği oyuncağı, annesi o hiç söylemeden ona alıp getirmiş çocuklar gibi mutluyum. Diyorlar ya hani “İçimde deli taylar koşuyor” diye. Hah, işte tam da öyle mutluyum.
Her zaman mutlu olursam kaybedeceğim diye korkarım, yaşayamam mutluluğumu doya doya. İlk defa tüm varlığımla, her hücremle doya doya yaşamak istiyorum.. İlk defa kaybetmeyeceğimi biliyorum sanki (İnşAllah hiç kaybetmem). Okuyan, gören, duyan dua etsin bu mutluğun hem hayırlı hem de daim olsun diye. Aman diyeyim lütfen nazar değmesin bu halime. Ben içimdeki deli taylardan birinin üstünde güzel bir bahçeye doğru yola çıkıyorum :) Haydi kalın selametle..
Her zaman mutlu olursam kaybedeceğim diye korkarım, yaşayamam mutluluğumu doya doya. İlk defa tüm varlığımla, her hücremle doya doya yaşamak istiyorum.. İlk defa kaybetmeyeceğimi biliyorum sanki (İnşAllah hiç kaybetmem). Okuyan, gören, duyan dua etsin bu mutluğun hem hayırlı hem de daim olsun diye. Aman diyeyim lütfen nazar değmesin bu halime. Ben içimdeki deli taylardan birinin üstünde güzel bir bahçeye doğru yola çıkıyorum :) Haydi kalın selametle..
23 Eylül 2018 Pazar
Çekilmez bir kızım galiba, uykusuuz, aksiii, naleet :)
Bir yazı okumuştum bir zamanlar. İnsanların trafikte araba kullanırken takındığı tavır ve trafikte yaşadığı olaylara verdiği tepkiler o kişinin kişiliği hakkında önemli ölçüde bilgi verirmiş. Ben çok agresifim trafikte. Bağırırım çağırırım, hele bir de kadın şoför olduğum için beni sıkıştırmaya çalışana rast geleyim Allah ne verdiyse çıkıveriyor ağzımdan. Benzer tavrım maç izlerken de ortaya çıkıyor. Kendimi o anki ruh hallerimi düşünerek tekrar süzgeçten geçirdiğimde ben galiba agresif yapıda bir insanım diyorum. Çekilmez bir kızım galiba, uykusuuz, aksiii, naleet :)
Anneme göre hayatımın aşkı ile trafikte karşılaşacakmışım. Bu şoförlerden biriyle çok fena birbirinize gireceksiniz bir gün o kişiyle de evleneceksin bence deyip duruyor bana. Çizdiği senaryodan sonra aklıma direk “Aşk Tutulması” filmindeki esas oğlan ve esas kızın tanışma biçimi geldi, anne sen aşk tutulmasını izledin mi dedim hayır dedi :) Neyse biz konumuza dönelim.
Rivayetlere göre bir insanı tanımak için 3 durumdaki hal ve hareketlerine bakılır; komşuluğuna, alış-veriş esnasındaki tutumuna ve yolculuk sırasındaki tavrına. Ben yolculuk sırasındaki tavırdan kaldım dostlar, kalan sağlarla yoluma devam edeceğim (Agresifliğimi törpüleyerek :))
Kalın selametle..
4 Eylül 2018 Salı
Tükeniyoruz
Kelimelerimizi ne kadar kolay tüketiyoruz farkında mısınız? Düşünmeden yazar olduk her şeyi. Ne de olsa artık muhatabımıza ulaşmak çok kolay değil mi! Bir tık uzaklıkta, yaz gönder. Yanlış olursa yeniden yazıyoruz, yanlış anlattıysak düzeltip başka bir mesaj daha atıyoruz, kelimlerimizi fütursuzca kullanıyoruz. Üst üste aklımıza gelenleri yazdığımız için arada kıymeti, değeri olan cümleler de hiç oluyor, kaybolup gidiyor. Değerli olan her şeyi bir bir yitiriyoruz..
Teknoloji iletişimimizi artırıyor mu yoksa azaltıyor mu diye hiç sorguluyor musunuz? Ben çokça sorguluyorum bunu. Eskiden arkadaşlarımızı ya da akrabalarımızı merak ettiğimizde arardık. Bir şekilde fırsatını bulup görüştüğümüzde sımsıkı sarılır, derin derin muhabbet eder, hasret giderirdik. Şimdi sosyal medyada her anımız. Öyle bir hale geldik ki özleyemiyoruz birbirimizi çünkü sürekli iç içeyiz, sanki her an birlikteyiz.
Hasılı kısıtlı kelimelerle derdimizi, halimizi, kendimizi anlattığımız mektuplar kadar kıymetli ve özenli değil hiçbir mesajımız.
Kalın selametle..
29 Ağustos 2018 Çarşamba
Güven mi? Tükendi
Bugün çok güvendiğim ve değer verdiğim birisinin bana üst üste yalanlar söylediğini, beni ve birkaç sevdiğim kişiyi yalanlarla kandırdığını öğrendim. Yaşadığım hayal kırıklığına mı yanayım, kendi salaklığıma mı yanayım, her seferinde aynı yerden yediğim darbelere mi yanayım...
Bu kadarım işte, kime güvenip kime güvenmemem gerektiğini anlayamayacak kadar küçük, kandırıldığını anlayamayacak kadar aciz, o yalan söylemez diyerek söylediklerine inanıp güvenecek kadar salağım. Bitti. Bu insanlara son güvenişimdi.
Genelde hep dinleyen olmuşumdur. Anlatmam kendi dertlerimi kolay kolay kimseye. Neden bu kadar sırlarla dolusun der en yakınlarım bana. Bu yüzden işte. Yoruldum çünkü her güvendiğim kişiden darbe yemekten. Canım ciğerim dediğim kim varsa mutlaka hepsinden darbeler aldım, her seferinde yeniden güvendim başkalarına ve yine benzer şekilde darbelerle karşılaştım. Sevdiğim kişilerden cinsiyet farketmeksizin aldığım darbeler artık kimseyi hayatıma kolay kolay almamama ve aldıklarıma da ne kadar güvenirsem güveneyim kendimle alakalı çok fazla bir şey anlatmamama sebep oldu. Son yaşadığım olay bir sır mevzusu değil. Kendimi bildim bileli hayatımda olan birinin yalanlarıyla güven duygumu sömürmesi. Öyle de olsa uzun zaman önce aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha tekrar anladım. Kilit vurdum dilime, kimseye anlatmadım kendimi her şeyimle. Bu kadar darbeden sonra daha da anlatmam. Dinlerim, dostum dediğim kimseler dostumdur, her daim baş tacımdır ama anlatamam her şeyimle kendimi. Yeni tanıdıklarıma da kirpi gibi çıkarırım dikenlerimi, kusura bakmasın hiç kimse.
26 Ağustos 2018 Pazar
Birtakım Derin Mevzular 2
Geçen bardaki bir konsere kapıdaki görevliler tesettürlü kardeşlerimizi almamışlar ve ardından bir takım olaylar olmuş. BARDA! TESETTÜRLÜ KARDEŞLERİM! Ne işin var senin orada ya! Gidip ellerini öpmek lazım o görevlilerin.
Tutturmuşlar bir furya. Yok insanların özgürlüğüne karışmayın, bone takar takmaz sizi ilgilendirmez, istediği gibi giyinir, istediği yere gider, istediği mekanda oturur, sizin karışmaya hakkınız yok vs vs. Konsere gitme demiyorum ki ben sana. Git, konserine de git sinemana da git tiyatrona da git sosyalleş, edebinle gül eğlen.. Ama bunu yaparken kendinden, dininden ödün verme. Tamam saygı çerçevesinde muhatap olmalıyız birbirimizle, Amenna, ama tesettürlü isek temsil ettiğimiz bir güruh var. Bunu hiçe sayamayız. O örtüyü bilinçli bir şekilde takıyorsan başındaki örtünün ne anlama geldiğini bilerek hareket et be kardeşim. Ben çok mu doğruyum, çok mu uygun hareket ediyorum? Hayır, pek çok hatam var, aza indirmeye çalışıyorum, nefsimi törpülemeye çalışıyorum ama bazılarınızınki tesettür değil tesettüre saygısızlık, artık görün şunu. Lütfen yapmayın böyle şeyler. İslam gibi kusursuz bir dini kendi kusurlarımızla kirletmeyelim artık lütfen!
11 Ağustos 2018 Cumartesi
Birtakım Derin Mevzular
Annemle babamın evliliklerinin 28. yıldönümü bugün
Evlilik.. Böyle yazınca ne kadar da basit bir olgu gibi geliyor kulağa değil mi? Halbuki çok büyük manalar taşıyan ve gönlü henüz o manaları kaldıracak güce sahip olmayanlar için uzak durulması gereken bir kurum. İçerisinde bir takım sorunları ve sorumlulukları barındıran müessese. Birbirleri ile uyumlu oldukları konusunda hemfikir olan iki kişinin birbirinden bağımsız haldeki hayatlarını ömürlerinin sonuna kadar birbirlerine bağışlaması. Tamamen başka bir yaşama giriş, alışık olduğun düzeni ya tamamen değiştirerek ya da yontup daha başka eklemeler yaparak devam ettirme çabası. Pek çok sorunla karşılaşacağını bildiği halde sorumluluk alanların yapmasının daha uygun olacağı, son derece ciddi ve yüce manalar barındıran kutsi bir değeri, aileyi oluşturmanın ilk aşamasına verilen isim. Ve daha nice aklıma gelmeyen tanım cümleleri..
Zorlayarak olmayacak bir kavram hasılı. Bu kadar büyük manaları içinde barındıran bir olguya hiç düşünmeden, tartmadan, ince eleyip sık dokumadan girmek akıl kârı mı? Bence değil. Kişinin kendini bu manaları taşıyabilecek güçte hissetmesi gerek. Onun için de kendine bu yolda eş olacak, bu yükü birlikte sırtlanmayı göze alacağı, dertlerine, sorunlarına, mutluluklarına ortak olacağını bildiği kişiyi bulmuş olması gerek. Öyle haybeden boş hayallerle değil, tüm gerçekliğiyle ele alınmalı o yüzden bu konu. Bu nedenle kimsenin üzerinde bu konuyla ilgili baskı oluşturmayın. Nasipten öteye köy yok demiş atalarımız. Zorlamayalım insanları, zorlamayın!
Evlilik.. Böyle yazınca ne kadar da basit bir olgu gibi geliyor kulağa değil mi? Halbuki çok büyük manalar taşıyan ve gönlü henüz o manaları kaldıracak güce sahip olmayanlar için uzak durulması gereken bir kurum. İçerisinde bir takım sorunları ve sorumlulukları barındıran müessese. Birbirleri ile uyumlu oldukları konusunda hemfikir olan iki kişinin birbirinden bağımsız haldeki hayatlarını ömürlerinin sonuna kadar birbirlerine bağışlaması. Tamamen başka bir yaşama giriş, alışık olduğun düzeni ya tamamen değiştirerek ya da yontup daha başka eklemeler yaparak devam ettirme çabası. Pek çok sorunla karşılaşacağını bildiği halde sorumluluk alanların yapmasının daha uygun olacağı, son derece ciddi ve yüce manalar barındıran kutsi bir değeri, aileyi oluşturmanın ilk aşamasına verilen isim. Ve daha nice aklıma gelmeyen tanım cümleleri..
Zorlayarak olmayacak bir kavram hasılı. Bu kadar büyük manaları içinde barındıran bir olguya hiç düşünmeden, tartmadan, ince eleyip sık dokumadan girmek akıl kârı mı? Bence değil. Kişinin kendini bu manaları taşıyabilecek güçte hissetmesi gerek. Onun için de kendine bu yolda eş olacak, bu yükü birlikte sırtlanmayı göze alacağı, dertlerine, sorunlarına, mutluluklarına ortak olacağını bildiği kişiyi bulmuş olması gerek. Öyle haybeden boş hayallerle değil, tüm gerçekliğiyle ele alınmalı o yüzden bu konu. Bu nedenle kimsenin üzerinde bu konuyla ilgili baskı oluşturmayın. Nasipten öteye köy yok demiş atalarımız. Zorlamayalım insanları, zorlamayın!
8 Ağustos 2018 Çarşamba
Şiddet
Siz daha önce hiç şiddete maruz kaldınız mı? Şu anne babamızın küçükken bizi paylamalarından ya da terliklemelerinden bahsetmiyorum. Kendini adam! zanneden birileri tarafından şiddet gördünüz mü hiç? Bundan tam 2 hafta önce sağ elmacık kemiğine +55 bir “adam?” dan kafa yiyen bir kız olarak soruyorum bunu. Uzaktan bir akraba?. Kendisine sorsanız bana ders vermek için şakayla karışık yaptığı bir hamledir ama affınıza sığınarak”dürzü”lükten başka bir şey değildi yaptığı. Ağladım o darbeden sonra ama acıdan değil, sinirden. Zaten kendilerine karşı saygımı her görüşümde yitirdiğim şahıs artık sıfırı tüketti gözümde. Neyse konu ben değilim, konu şiddet.
Kadına, erkeğe, doktora, öğretmene, aile içinde-aile dışında...
Siz karşınızdakinden o kontrol edemediğiniz sinirlerinizin hıncını çıkarırken karşınızdaki kişi eşit güçte ya da eşit seviye!de olmadığı için karşılık veremiyor/vermiyor ama siz bunu idrak edecek niteliklere sahip değilsiniz
Şiddetin yaptırım gücü mü var? Konuşarak halledilebilecek bir mesele iken neden kaba kuvvete başvuruyorsunuz? Kelimeleriniz yetersiz kaldığı için mi? Yoksa şiddet uyguladığınız zaman gücün ve hakimiyetin sizde olduğu duygusuna mı kapılıyorsunuz? Karşınızdakini tanımadığınız ya da sevmediğiniz için mi bu kadar kolay kalkıyor eliniz ona karşı? Yoksa şu sevgi ile nefret arasındaki “ince” çizgi mi sevkediyor sizi karşınızdakine zarar vermeye?
Neyse bu sefer gerçekten -BOŞ-luklarla konuşuyorum. Algı düzeylerimiz uyuşmayan, idrak yolları sonsuza dek enfeksiyonlu kişiler onlar, sen üzülme Tuğba. Büyüyünce unutursun.
Selametle..
1 Ağustos 2018 Çarşamba
Yine düğüm boğazlar, yine kilit cümleler, yine bitap düştü gönüllerimiz her hafta en az bir kişi için gelen ve sürekli gelmeye devam eden şehit haberlerinin yanına bir de yaşını doldurmamış masum bir meleğin ve annesinin şehadetinin eklenmesiyle.. Yeter artık, sürekli üzülmekten yüreğimiz öyle bir hale geldi ki dağlandıkça dağlanıyor acıyla. Üstüne her yeni haber eklendiğinde ağırlaşıyor, genişliyor kapanmayacak kocaman bir delik oluşuyor yüreğimizde, kapkaranlık hissediyorum yüreğimi.. Bitecek diyoruz bitmiyor, temizlendi diyoruz temizlenmiyor, gözünü hırs bürümüş domuz sürüsünün. Durmuyorlar ve belli ki kökleri kuruyana kadar da durmaya niyetleri yok itlerin. İmkan verme Allah’ım, fırsat verme bu şerefsizlere. Tüm planlarını başlarına devşir. Kurusun kökleri. Ne çektirdilerse bize, milletimize hepsini ödesinler. Öyle hemen ölmelerini de istemiyorum, sürüne sürüne ölsünler. Ölmek için yalvarsınlar. Gaddarlıksa bu evet gaddarım. Milletime, devletime, yüreğimize bu zulmü çektiren aşağılıkların tek kurşunla ölmesi dindirmiyor kinimi, geçmiyor öfkem öyle hemen ölmeleriyle. Sadece göğsümde şaha kalkıp üzerlerinde sağlam kemikleri kalmayana dek tepinmek isteyen atı bir nebze yatıştırıyor hepsi bu. Leşlerine bakamıyorum, içim kaldırmıyor kahpelerin gebermiş hallerini görmeyi ama leş haberlerinin gelmesi bile kâfi dağlanan yaraya anlık da olsa merhem olmaya
Lütfen Rabbim, lütfen daha fazla şehit acısı verme yüreğimize..
Lütfen Rabbim, lütfen daha fazla şehit acısı verme yüreğimize..
19 Temmuz 2018 Perşembe
Sosyal Girdap
Özel günlerde sosyal medyada açılan “hastag”lerle paylaşım yapamıyorum. Yapasım gelmiyor. Sırf rant elde etmek için yazarmış gibi. Mesela en yakını 15 Temmuz.. Sıcağı sıcağına yazmak istemedim hâlâ da yazamadım duygularımı. Sanki yazacağım her şey şehitlerimize saygısızlık olacak gibi hissettiğimden ağzımı açıp tek kelime edemiyorum. O gece ben esas olayların yaşandığı illerden ve o dehşet verici olaylardan uzakta evimde iken nasıl yazabilirim bir şeyler??? Neden bir şeyler paylaşmak zorundaymışız gibi hissettiriliyor insanlara? Bir şeyler paylaşmayanlar bu ülkeyi sevmiyor anlamına mı geliyor? Ya da seçimlerde mesela. Belli bir kişinin adını yazmayınca o kişiyi sevmediğim manasını nereden çıkarıyor insanlar? Ben sevdiğimi söylemeyi değil saklamayı seven birisiyim, her ne kadar söylenmesi gerektiğini söylesem de. Öyle bangır bangır bağırmıyorum diye onu sevmediğim kanısına nasıl varılıyor? Hatasız kul olmaz. Ben annemi babamı bile sevdiğim halde eleştirebilirken neden siyasi bir lideri ya da görüşü eleştirdiğimde o kişiyi sevmiyormuşum gibi görülüyor? Kişilere hatalı oldukları noktaları söylemek aslında onlara zarar vermez, fayda sağlar. Ayrıca eleştiri denen şey olumsuz tespitleri içerebileceği gibi olumlu tespitleri de içerir. O halde neden insanlar savundukları şeyi hiç hataları yokmuşçasına, ufak bir şikayet kabul etmeden sonuna kadar savunuyorlar ve hoşlarına gidilmeyen durumlarda karşılarındakini “linç” ediyorlar? Allah ve onun vermiş olduğu Kur’an-ı Kerim ışığında hareket eden Peygamber efendimiz (sav) dışında kimse sorgulanmaz değildir bana göre.
Bir de her konuda fikrinin olması mevzusu var. Neden fikri olmasın ki insanların her konuda? Ayetlerde tekrar tekrar “Hiç düşünmez misiniz?” demiyor mu Mevlam? O zaman neden bir fikrimiz olmasın? Olanı düzgün bir üslupla aktardıktan sonra bunu paylaşmanın ne sakıncası var? Şunu da unutmamak gerek fikir sahibi olmamızdır doğru olan, fikri empoze etmemiz değil.
Zaten sosyal medyayı da sevmiyorum. Başkalarına kendimizi göstermeye çalışıyormuşuz gibi sürekli bir kim bakmış, kim beğenmiş, kim ne yapmış bla bla. Bana ne kardeşim kim ne yaparsa yapsın. Aynı şekilde ben ne yaparsam yapayım, ne hissedersem hissedeyim elalem bunları bilmek zorunda mı?
Profilimde sabit bir video vardı kaldırdım yakın zamanda. Facebook, Twitter, Instagram bizi takipçi bir topluma dönüştürdü diyordu, o kadar haklı ki. Sosyal ağları kullanırken amacımızdan sapıyoruz. Bağımlı hale geliyoruz o sahte dünyalara. Girdap gibi içerisi, çöp denebilecek boş bilgileri de, zarar verebilecek içerikleri de güzel ve faydalı paylaşımları da içinde barındıran, neyin doğru neyin yanlış olduğunu zorlanarak farkettiğimiz bir mecra. Arada bence orası için de oruç tutmak, uzak kalıp törpülemek lazım nefsi.. Mesela kandime baktığım zaman güya insanlara yardımcı olabileyim diye minimal düzeyde de olsa aktifleştim Twitter’da ama saçma sapan birine dönüşmeye başladım. Allah sonumu hayretsin..
Bilmiyorum, kendimle çelişiyorum sanki sürekli. Beynimin bir kısmı böyle yap diyor diğer kısmı böyle yapma. Zaten yazarken de konudan konuya atladım. Yine toparlayamadan kapatıyorum defteri, haydi selametle..
Bir de her konuda fikrinin olması mevzusu var. Neden fikri olmasın ki insanların her konuda? Ayetlerde tekrar tekrar “Hiç düşünmez misiniz?” demiyor mu Mevlam? O zaman neden bir fikrimiz olmasın? Olanı düzgün bir üslupla aktardıktan sonra bunu paylaşmanın ne sakıncası var? Şunu da unutmamak gerek fikir sahibi olmamızdır doğru olan, fikri empoze etmemiz değil.
Zaten sosyal medyayı da sevmiyorum. Başkalarına kendimizi göstermeye çalışıyormuşuz gibi sürekli bir kim bakmış, kim beğenmiş, kim ne yapmış bla bla. Bana ne kardeşim kim ne yaparsa yapsın. Aynı şekilde ben ne yaparsam yapayım, ne hissedersem hissedeyim elalem bunları bilmek zorunda mı?
Profilimde sabit bir video vardı kaldırdım yakın zamanda. Facebook, Twitter, Instagram bizi takipçi bir topluma dönüştürdü diyordu, o kadar haklı ki. Sosyal ağları kullanırken amacımızdan sapıyoruz. Bağımlı hale geliyoruz o sahte dünyalara. Girdap gibi içerisi, çöp denebilecek boş bilgileri de, zarar verebilecek içerikleri de güzel ve faydalı paylaşımları da içinde barındıran, neyin doğru neyin yanlış olduğunu zorlanarak farkettiğimiz bir mecra. Arada bence orası için de oruç tutmak, uzak kalıp törpülemek lazım nefsi.. Mesela kandime baktığım zaman güya insanlara yardımcı olabileyim diye minimal düzeyde de olsa aktifleştim Twitter’da ama saçma sapan birine dönüşmeye başladım. Allah sonumu hayretsin..
Bilmiyorum, kendimle çelişiyorum sanki sürekli. Beynimin bir kısmı böyle yap diyor diğer kısmı böyle yapma. Zaten yazarken de konudan konuya atladım. Yine toparlayamadan kapatıyorum defteri, haydi selametle..
18 Temmuz 2018 Çarşamba
Özledim
Ben çocukluğuma dönmek istiyorum. Hiçbir derdimin olmadığı, sokaklarda hoplaya zıplaya şarkı söyleyerek dolaştığım, annemin elinden tutup parka, babannemin sırtında camiye gittiğim günlere dönmek istiyorum. Babamdan gizli gizli anneme aldırdığım gazetelerin hediyesi olan kağıt bebeklerle oynadığım, kardeşimin üstünü başını ıslatmaktan başka bir şey yapmadığım halde ona su içirdiğimi zannedip anneme “Merak etme anne ben kardeşime su içiriyorum” dediğim, evdeki video kaset oynatıcıyla ilk teknolojik keşiflerimi gerçekleştirdiğim, şebelek maymunu gibi mahallenin maskotluğunu yaptığım, küçük, tatlı günlerime geri dönmek istiyorum..
14 Temmuz 2018 Cumartesi
Gelmeyene
26 yıldır bekliyorum “Gelecek” i, hâlâ bekleme sürecindeyim. Her doğum günümde ona hissettiklerimi yazdığım küçük bir dosyam var. Gelmeyişine ettiğim sitemleri, onu tanımadığım halde onu ne kadar özlediğimi anlattığım cümleleri, onsuzken yaptığım hataları anlattığım küçük bir dosya. Geldiğinde belki vereceğim belki de vermeyeceğim ona ama ona onsuzluğu anlatmak, içimi en çok beklediğime dökmek rahatlatıyor beni. Bu kadar yıl hiç mi kimse çıkmadı karşıma, çıktı, Hiçbirini kabul etmedi gönlüm.. Hep hayır dedim önüme çıkanlara, kimseye emanet etmedim kalbimi. Gerçek sahibi geldiğinde ona vereceğim dedim. Aklıma yatmayanı kalbime almadım hasılı. Zaman oldu onu beklerken anlık gaflete düştüm, başkalarına ilgi duydum, sevdiğimi zannettim ama sevmedim hiç kimseyi hayalimdeki onu sevdiğim gibi, onsuzluğuna yazdığımda yaşadığım duyguları yaşamadım hiç kimseye karşı. Öyle anlarım oldu ki kaçıp sadece ona sığınmak istediğim, kaçamadım, boşluklarda dolandım durdum. Kafama genelde pek bir şey takmayan biriyimdir. Hiçbir şey sağlıktan ve aileden değerli değildir benim için. Ama kafana tokadan başka şey takmayacaksın diyen ben kafama hep taktım onsuzluğu. Diyor ya “Yalnızlığa elbet alışır bedenim, yalnızlıkla belki de başa çıkabilirim, çok zor gelse bile yaşar öğrenirim, sensizlik benim canımı acıtan..” diye. Bir şarkı bu kadar mı dokunur insanın kendinde zorla açtığı yaraya, dokunuyor işte.. Evet zorla açtığım yara. Hep geleceğine inanıp ümitle bekledim onu, belki de hiç gelmeyecek birisini.. Yaşayacağımız şey ”sevda” ise kirlenmemiş, tertemiz ve samimiyetle donatılmış olmalı bu “sevda denen kuş” diye mümkün olduğunca temiz bıraktım kalbimi, o geldiğinde en güzel köşemin en ferah haliyle rahat etsin diye, gelmedi.. Ben yine de kaybetmeyeceğim ona olan umudumu. Bu kadar bekledim yine bekleyeceğim gelmeyişini. Gelmese bile onsuzluğunda bulduklarıma, hayallerimde yaşadıklarıma tutunup devam edeceğim hayata. Yolum uzun mu kısa mı bilmiyorum ama artık gidebildiğim yere kadar gideceğim..
7 Temmuz 2018 Cumartesi
Nasıl Delirdim
Öyle özlü sözlü, süslü cümleler kurmayı beceremem ben. Hissettiklerimi de çok anlatamam karşımdakilere. Ama yazmayı severim, her ne kadar incikli boncuklu kelimeler kullanmasam da, kendimi tam olarak ifade edemesem de yazmayı severim. Uzun zamandır kafamdaydı zaman bulmuşken dök kızım dedim içini, sanki döksen nee dökmesen ne, sesini duyan yok zaten sessiz çığlıklarının..
Yazacağım. İçimden geçeni, canımın istediğini yazacağım. Boş boş konuşmak için bile olsa yazacağım. Ya yazmalı insan ya da anlatmalı karşısındakine içinde birikenleri. Her ne ise içinde biriken. Biriktikçe hissedilen duygu abartılıyor çünkü. Sinirlensem de yazacağım, özlesem de yazacağım, iki kelimeyi bir araya getirip özlü sözler edemesem de yazacağım. Ne diyor büyük düşünür Shrek “İçinde kalacağına dışarı çıksın ;)” Kusacağım ben de içimdekileri, kusuyordum da zaten ama halka arz etmiyordum. Artık edeceğim. Yıldım kendime saklamaktan her şeyi. Kimsenin girip de okuyacağı yok zaten ooh kızım dök içini şuraya mis gibi..
Sonunda galiba mis gibi delirdin Tuğba :/
Yazacağım. İçimden geçeni, canımın istediğini yazacağım. Boş boş konuşmak için bile olsa yazacağım. Ya yazmalı insan ya da anlatmalı karşısındakine içinde birikenleri. Her ne ise içinde biriken. Biriktikçe hissedilen duygu abartılıyor çünkü. Sinirlensem de yazacağım, özlesem de yazacağım, iki kelimeyi bir araya getirip özlü sözler edemesem de yazacağım. Ne diyor büyük düşünür Shrek “İçinde kalacağına dışarı çıksın ;)” Kusacağım ben de içimdekileri, kusuyordum da zaten ama halka arz etmiyordum. Artık edeceğim. Yıldım kendime saklamaktan her şeyi. Kimsenin girip de okuyacağı yok zaten ooh kızım dök içini şuraya mis gibi..
Sonunda galiba mis gibi delirdin Tuğba :/
14 Haziran 2018 Perşembe
Huzur İstiyorum
Kötüyüm bu aralar, gerçekten kötüyüm. Sevinesim gelmiyor hiçbir şeye, sanki her gülüşüm sahte. Hep bir eksiklik hissi hakim hayatımda. Olmasını aslında istediğim, istediğim gibi olduğu takdirde hayatımın ne kadar kolaylaşacağını bildiğim fakat mümkün değil kıyısına bile yaklaşamadığım bir eksiklik. "Ee artık okul da yüksek de bitti, iş de tamam, sen oldun artık sıra evlilikte" diyorlar ya, bilmiyorlar ki ben evlendikten sonra mutlu olacağımı düşünmüyorum. Kimse bana mutlu evliliğin olabileceğinden bahsetmesin. Sadece kavga bağırış çağırış, sürekli kişilerin birbirini kırması, birlikte mutlu geçen günlerin elle sayılacak kadar az olması, karşılıklı sevgi ve saygının olmaması, en basit olayın bile sorun haline getirilmesi vs.. Evlilik bu ise ben bunu istemiyorum. Tabi ki bu yola girerken kötü şekilde devam edecek diye girilmiyor, olaylar, yaşananlar sürüklüyor hayatları bu boyutlara. Tahammülsüzleşiyor eşler birbirlerine sonra da olaylar çığırından çıkıyor. Hele bir de aileler işin içine giriyorsa durum daha da karmaşık bir hal alıyor ki ailelerin işin içine girmemesi gibi bir ihtimal yok çünkü bir kişiyi tek başına hayatına almış olmuyorsun, ailesiyle de evlenirsin derler ya, o hesap. Genelde tartışmaların temel sebebi saygının kaybı gözlemlediğim kadarıyla. Halbuki ne kadar da hayatımızın içinde olmazsa olmaz bir kavram olması gerekirken.. Gerek kişiye gerekse ailesine yapılan saygısızlıklar birikip taşırıyor, bazen bir bardakta biriken su damlalarının bardağın üst sınırına geldikten sonra taşması gibi bazense birden galeyana gelen süt gibi..
Evlilik denen olgu benim gözümde iki kişinin, birbirlerine mantık çerçevesinde uygun olduktan sonra, karşılıklı sevgi hatta daha çok saygısıyla oluşturduğu bir kurum. İki kişi evleniyorsa şayet birbirine eş olmak için evlenmeli. Biri kaşı gözü için diğeri parası pulu için seviyormuş gibi yapmamalı, birbirini çekmemeli, ikisi de birbirlerine ait olduklarını hissetmeli eşlerin. Hayat arkadaşı denilmiyor mu zaten? Birbirlerinin hayatına talip olmalı eşler. Birbirlerine evlendikleri için katlanmamalı, birbirlerinin her haline evet demeliler. Ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin hep yanında olacağını göstermeli dertleri hüzünleri, kederleri,sevinçleri hep birlikte üstlenmeliler. Onun yanındayken insan kendini sonsuz güven ve huzur içinde hissetmeli.
Evleneceğim insanla gerçekten mutlu olacağıma inanmam lazım işin özü, bu da artık o kadar zor ki.. Karşımdaki kişinin beni üzmeyeceğine inanacak kadar ona güvenmem o kadar güç ki.. Çok mu şey istiyorum, huzur sadece, iki cihanda da huzur istiyorum hem kendim hem de ailem için.. Filmlerde mi gerçekten böyle hayatlar sadece?
Yine bağlayamadın konuyu Tuğba, olsun anlattın az çok derdini. Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler..
Evlilik denen olgu benim gözümde iki kişinin, birbirlerine mantık çerçevesinde uygun olduktan sonra, karşılıklı sevgi hatta daha çok saygısıyla oluşturduğu bir kurum. İki kişi evleniyorsa şayet birbirine eş olmak için evlenmeli. Biri kaşı gözü için diğeri parası pulu için seviyormuş gibi yapmamalı, birbirini çekmemeli, ikisi de birbirlerine ait olduklarını hissetmeli eşlerin. Hayat arkadaşı denilmiyor mu zaten? Birbirlerinin hayatına talip olmalı eşler. Birbirlerine evlendikleri için katlanmamalı, birbirlerinin her haline evet demeliler. Ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin hep yanında olacağını göstermeli dertleri hüzünleri, kederleri,sevinçleri hep birlikte üstlenmeliler. Onun yanındayken insan kendini sonsuz güven ve huzur içinde hissetmeli.
Evleneceğim insanla gerçekten mutlu olacağıma inanmam lazım işin özü, bu da artık o kadar zor ki.. Karşımdaki kişinin beni üzmeyeceğine inanacak kadar ona güvenmem o kadar güç ki.. Çok mu şey istiyorum, huzur sadece, iki cihanda da huzur istiyorum hem kendim hem de ailem için.. Filmlerde mi gerçekten böyle hayatlar sadece?
Yine bağlayamadın konuyu Tuğba, olsun anlattın az çok derdini. Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler..
13 Haziran 2018 Çarşamba
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet necatigil
3 Haziran 2018 Pazar
Korku ve yakarış
Yüklenip geliyor gökyüzü evimizden yeryüzümüze
Dilimize onur veren kelime
Dilimize onur veren kelime
Güzel ticaret ettik
Çölü okuyabiliyoruz deveyi çözebiliyoruz
Çölü okuyabiliyoruz deveyi çözebiliyoruz
/ Delicesine yalnızlıktan yana reyi
Eller berrak ve dolu
Arındı soyu kurudu kinlerin sanki
Vuruyordu son bahtsız atılışında
Köpeklere yaslanarak bir avluda
Ve ayaklarının altında
Her kiminse doğranmış saç örğüleri /
Eller berrak ve dolu
Arındı soyu kurudu kinlerin sanki
Vuruyordu son bahtsız atılışında
Köpeklere yaslanarak bir avluda
Ve ayaklarının altında
Her kiminse doğranmış saç örğüleri /
Ve şimdi adam ey çocuk
Eline bir dudak inziva al göster onlara
Belgele sevişebildiğini aklın
Kuşların o hızlı oluş adına
Çalılardan uçurduğu baharla
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye
Gemiler gibi gelen günlere
Eline bir dudak inziva al göster onlara
Belgele sevişebildiğini aklın
Kuşların o hızlı oluş adına
Çalılardan uçurduğu baharla
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye
Gemiler gibi gelen günlere
Ve özenle seçilen söylenen kulaklara
Yeni yeni hecelediğin tattığın
/ İyice düşün ilk kez kim duyuyordu ayetleri /
Hatta o ısılı ve tamam edilmiş kelimeler yardımıyla
Yeni yeni hecelediğin tattığın
/ İyice düşün ilk kez kim duyuyordu ayetleri /
Hatta o ısılı ve tamam edilmiş kelimeler yardımıyla
Nerdesin ne suçun var anlarsın
Gibi dostettiğin paha gerçek paha
Bilinir ki yolluyor yiyeceklerini senin katına
Gibi dostettiğin paha gerçek paha
Bilinir ki yolluyor yiyeceklerini senin katına
Sen çil çektirmek
Verdikçe alan kelime
Susuzluktan kalma bir sarhoş ağzın
Salt ona adımların
Yalpa yok el atışında boyuna sürdüğün o
Ve hadi artık. Konuş
Nasıl buldun yolunu
Ki akıyor her gece ruhun bütün gücü
Bir fırdönüyü saklıyor eşyalar
Sen ıssız tek başına ve mağrur
Batıyorken yatağında
Verdikçe alan kelime
Susuzluktan kalma bir sarhoş ağzın
Salt ona adımların
Yalpa yok el atışında boyuna sürdüğün o
Ve hadi artık. Konuş
Nasıl buldun yolunu
Ki akıyor her gece ruhun bütün gücü
Bir fırdönüyü saklıyor eşyalar
Sen ıssız tek başına ve mağrur
Batıyorken yatağında
Nasıl da ateş sıcak içova nabzı
Zamanlar indirir kaldırır limanları
Sanki bir kuş ağzı bir kadın ağzı
Su başlarında sel yollarında hayatın
Kuğu kanatları beyaz soluk alışları
Zamanlar indirir kaldırır limanları
Sanki bir kuş ağzı bir kadın ağzı
Su başlarında sel yollarında hayatın
Kuğu kanatları beyaz soluk alışları
/ Derken rahimlere kapandın
Dirilik harflerle çalkalandı
Boşaldı boş çanaklarına kavganın /
Dirilik harflerle çalkalandı
Boşaldı boş çanaklarına kavganın /
Kaynak yeniden yumulu parmaklarını açıyor
Biziz şimdi görünen artık salındayız aşkın
Yüz yüze koyulduğumuz sır vakti: Olgun ve hazır
Biziz şimdi görünen artık salındayız aşkın
Yüz yüze koyulduğumuz sır vakti: Olgun ve hazır
Yine uyandım
Sabah
Yine büyük
Sabah
Yine büyük
İsmimle ancak
Aynı sarnıçta düş ve gerçek
Alıp veren sakınan etim
Soluduğum bakış
Can levham duvarlarım senin
Aynı sarnıçta düş ve gerçek
Alıp veren sakınan etim
Soluduğum bakış
Can levham duvarlarım senin
Bana giysi verdin
Öyle biliyorum giyinmeyi
Beni doyurdun
Böyle biliyorum doymayı
Ve sayıyorum kimse yok
Öyle böyle bir doğa
Yalnız beni götürüyor kıyamete
Görüyorum ki farkediyor
Gülümserken korkuyorum
Öyle biliyorum giyinmeyi
Beni doyurdun
Böyle biliyorum doymayı
Ve sayıyorum kimse yok
Öyle böyle bir doğa
Yalnız beni götürüyor kıyamete
Görüyorum ki farkediyor
Gülümserken korkuyorum
Elime açılıyor yüzün
Duyuyorum buzlar gibi
Duyuyorum buzlar gibi
Sensin bana
Sanki kendimden bana
içimden tüten
Sanki kendimden bana
içimden tüten
Sensin doğduğum sabahları
Işıklarına uzandığım başları
Dünyaya bırakan
Işıklarına uzandığım başları
Dünyaya bırakan
Sensin güden
Kanımın düşüncesini
Kanımın düşüncesini
Sen ince şavk toplam zaman saf hayat
Tek diri
Tek diri
Sensin yüzen geceye
Yeryüzü
Yeryüzü
Sen ayrılmadın hiç
Evimizden
Evimizden
Uyudum yine
Gece
Yine geniş
Gece
Yine geniş
Cahit zarifoğlu
25 Şubat 2018 Pazar
5. GÜN
Tam 5 gün oldu.. Hayatımda en değer verdiğim, her şeyim onlar benim, onlar olmadan hayatım eksik dediğim beş kişiden birini kaybedeli tam beş gün oldu bugün.. Benim 26 yıllık ömrümde her zaman iki annem vardı. Babannem, canım Fikoşum, benim ikinci annemdi. Evimizin baş tacı, komşularımız için cam güzelimizdi. Her zaman aynı köşede oturur sabahtan akşama kadar dağ manzarasını ve denizi seyreder, dualar ederdi.. 5 gün önce 3 aydır yattığı yoğun bakımda ziyaretine gittiğimde anlamıştım o günün onu son kez göreceğim gün olduğunu. Hastaneden nefret eder, hiç doktora gitmek istemezdi. Vasiyetiydi “ Oğul beni oralara koma, birakma” derdi. Geçirdiği rahatsızlık engel oldu, vasiyetini yerine getiremedik orada bırakmak zorunda kaldık cam güzelimizi. Vefaat ettiği gün yoğun bakımda “Fikoşum seni burada bıraktık diye bize kızma tamam mı, doktor salmıyor, seni eve götürmemize izin vermiyor” dediğimde bana sağ gözünde biriken damla ile bir bakışı vardı..
Kelimeler yetmiyor, dil de kalp de susuyor, boğazda düğüm düğüm birikiyor hıçkırıklar, hem avazın çıktığı kadar haykırmak hem de iliklerine kadar çaresizliğini farkedip susmak istiyorsun aynı anda.. Yetmiyor, hiçbir şey yetmiyor..
Kelimeler yetmiyor, dil de kalp de susuyor, boğazda düğüm düğüm birikiyor hıçkırıklar, hem avazın çıktığı kadar haykırmak hem de iliklerine kadar çaresizliğini farkedip susmak istiyorsun aynı anda.. Yetmiyor, hiçbir şey yetmiyor..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)